ABDÜLHAMİT II, (İstanbul 1842- ay.y. 1918). Türk padişah (1876-1909). Abdülmecit'in Tirimüjgan Kadın'dan olan oğlu. Tanzimat’ın batılılaşma ortamı içinde yetişti. Saray halkı bu zeki, ama içine kapalı şehzadeyi pek sevmezdi. Amcası Abdülaziz’in Mısır ve Avrupa gezilerine katıldı. Borsa oyunlarıyla ilgilendi, emlakini yönetti. Tahta çıktığında oldukça büyük bir kişisel serveti vardı. Telaşlı ve kuşkucuydu. Kendisinden önce iki padişahın tahttan indirilmesi tedirginliğini artırmış, hal edilme korkusu, saplantıya dönüşmüştü. Hastalık derecesine varan güvensizliği nedeniyle tümüyle anlamsız işler yaptığı olurdu. Devlet işleriyle yakından ilgilenir, geç saatlere kadar çalışırdı. Bütün önemli kararları tek başına alırdı. Güçlü bir belleği vardı, insanları kendisine bağlamayı bilirdi. Usta bir marangozdu; zamanının önemli bölümünü sarayın marangozhanesinde geçirirdi. Batı müziğine düşkündü. Sekiz kadını ve beş ikbalinden on yedi çocuğu oldu. Meşrutiyet yanlısı Mithat Paşa ve arkadaşlarıyla anlaşarak tahta çıktığında (31 ağustos) Bosna, Hersek, Bulgar ayaklanmalarına Sırbistan ve Karadağ savaşları da eklenmişti. Bu ayaklanmaları destekleyen Rusya Şark meselesi ni kendi çıkarına göre çözmek için fırsat kolluyordu. Abdülaziz'in son yıllarında Mahmut Nedim Paşa'nın aldığı dış borçlarla ilgili kararın Avrupa’da yarattığı olumsuz etki silinmemişti. İstanbul’daki siyaset ve aydın çevrelerinde anayasal ve meşruti bir yönetime geçilmesi tartışılıyordu. Sırplar karşısında sağlanan askeri başarılara karşın, Rusların savaşa son verme konusundaki ültimatomunu Babıâli kabul etmek zorunda kaldı. Sırbistan ile ateşkes imzalandı. Bu arada anayasanın hazırlanması için oluşturulan komisyon, çalışmalarına başladı, istifa eden Rüştü Paşa’nın yerine Mithat Paşa sadrazamlığa getirildi (19 aralık 1876). Dört gün sonra Paris antlaşması'nda imzası bulunan devletler Balkanlardaki durumu görüşmek üzere İstanbul’da toplandı (Tersane konferansı). Aynı gün osmanlı anayasası (Kanuni esasi) ilan edildi (23 aralık 1876). Anayasa’nın Tersane konferansı'na yetiştirilmesinin amacı Balkanlar’daki azınlıklara verilecek ayrıcalıklar konusundaki aşırı istekleri engellemekti. Ancak, büyük devletler Anayasa'yı ciddiye almadılar ve Osmanlı devletini Balkanlar’da önemli ödünler vermeye zorlayan bir program sundular. Osmanlı hükümeti Tersane konferansı’nın kararlarını reddetti. Abdülhamit II'nin isteğiyle sorun olağanüstü bir mecliste yeniden görüşüldü ve bir kez daha reddedildi. Karar Tersane konferansı'nın son toplantısında (20 ocak 1877) ilgili devletlere bildirildi. Büyük devletlerin elçileri, yerlerine birer işgüder bırakarak İstanbul'dan ayrıldılar.
Konferansın dağılmasının ardından Abdülhamit II, Mithat Paşa'yı azletti ve Ana-yasa'nın ünlü 113. maddesine dayanarak yurt dışına sürdü. Ancak, Kanuni esasi'ye karşı çıkmadı. Seçimleri yaptı ve meclisi topladı (19 mart 1877). Rusya’nın savaş açmasını engellemek isteyen İngiltere’nin girişimiyle hazırlanan Londra protokolü mebusan ve ayan meclislerinde görüşülerek reddedildi. Bunun üzerine Rusya, Osmanlı devletine savaş açtı (24 nisan 1877). Savaş, Osmanlı devleti aleyhine gelişti. Ruslar doğuda Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar geldiler (DOKSANÜÇ HARBİ). Abdülhamit II ateşkes istemek zorunda kaldı. Rusların öne sürdüğü barış koşullarının mecliste görüşülerek bir karara varılmasını istedi. Ancak meclis böyle bir sorumluluğu almak istemedi. Anayasa gereğince seçilen ikinci meclis 1878 ocak başlarında toplandı. Mecliste yenilginin gerginliğiyle başta sadrazam olmak üzere devlet adamları sert biçimde eleştirildi, yenilgiye neden olan komutanların yargılanmaları istendi. 31 ocak 1878'de Ruslarla mütareke imzalandı. Ardından Abdülhamit II, Anayasa’nın kendisine verdiği yetkiye dayanarak Meclisi mebusanı süresiz tatil etti (13 şubat 1878). İngilizlerin donanmalarını Marmara'ya sokmaları üzerine Ruslar Ayastefanos'a (Yeşilköy) kadar ilerledi. İmzalanan Ayastefanos antlaşması'yla (3 mart 1878) Karadağ, Sırbistan ve Romanya’ya tam bağımsızlık ve toprak veriliyor; Tuna’dan Ege'ye uzanan ve Makedonya'yı da içine alan bir Bulgaristan kabul ediliyordu. Bosna-Hersek'e, Girit’e, Ermenilerin de bulunduğu vilayetlere ayrıcalık veriliyor; Kars, Ardahan, Batum, Bayezit Rusya'ya bırakılıyor, ağır savaş tazminatları yükleniliyordu. Ayastefanos antlaşması'nı çıkarlarına aykırı bulan İngiltere'nin girişimiyle Berlin'de yeni bir kongre toplanması kararlaştırıldı. Bu arada Kıbrıs'ın yönetimi Berlin kongresi'nde yapacağı yardıma karşılık geçici olarak İngiltere'ye bırakıldı (4 haziran 1878). Berlin antlaşması (13 temmuz 1878) Ayastefanos antlaşması'nı batılı devletlerin çıkarları doğrultusunda değiştirdi. Osmanlı devleti ağır savaş tazminatı yanında büyük toprak kayıplarına uğradı. Antlaşma, Osmanlı devletinin parçalanmasını çabuklaştıran birçok sorunu da birlikte getirdi. Bosna-Hersek’in yönetimi Avusturya’ya bırakıldı (1879), Fransa Tunus’a el koydu (1881), İngilizler Mısır'ı işgal ettiler (1882).
Abdülhamit II Meclisi mebusan'ı tatil ettikten sonra devlet yönetimini yavaş yavaş tekeline aldı. Kişisel konutu Yıldız sarayı’nı devlet yönetiminin de merkezi durumuna getirdi. Çevresinde bir dizi özel danışma komiteleri oluşturdu. Saray'da oluşmaya başlayan yüksek ulema, bürokrasi ve paşalar aristokrasisini rütbeler, maaşlar, ihsanlarla kendisine bağlamayı başardı. Sadrazam ya da başvekil sanıyla atadığı hükümet başkanlarını, Kanuni esasi ile tanınan yetkileri yanında geleneksel yetkilerinden de yoksun kıldı. Durumunu sağlamlaştırınca Mithat Paşa'yı Abdülaziz'in öldürülmesinden sorumlu tutarak Yıldız sarayı'nda kurdurduğu özel mahkemede yargılattı. Mithat Paşa’nın sürgün edildiği Taif’te öldürülmesine göz yumdu. Murat V'i yeniden tahta çıkarmayı amaçlayan Ali Suavi’nin darbe girişimi; aynı amaca yönelik Kleanti Skalieri-Aziz Bey komitesinin açığa çıkarılması hal edilme korkusunu artırdı. Sıkı bir istibdat rejimine yöneldi. Geniş bir hafiye örgütü oluşturdu. Kadrolarını büyük bir gönüllüler ordusunun oluşturduğu bu örgütün asıl hedefi, sadrazam, şeyhülislam, nazır, paşa, genç öğrenciler gibi padişahı düşürebilecek konumdaki kişilerdi. Basına uygulanan sansür gülünç boyutlara ulaştı.
Abdülhamit’in dış siyasetinin temel amacı var olan durumu korumak, yeni çatışmalardan kaçınmaktı. Fransızların Tunus'ta, İngilizlerin Mısır’da yarattıkları olupbittileri kabul etti. Ancak Girit'teki ayaklanmaya yardım eden Yunanistan'a savaş açtı (1897). Berlin konferansı’ndan XX. yy. başlarına kadar herhangi bir devletle sürekli anlaşma yoluna gitmedi. Bütün yabancı devletlere aynı güvensizlikle yaklaştı. Emperyalistler arasındaki çelişkilerden zekice yararlandı. En tehlikeli devlet saydığı İngiltere’nin karşısına Mısır’da Fransa’yı, Basra körfezinde Almanya’yı çıkardı. Fransa ve İtalya'yı Kuzey Afrika’da karşı karşıya getirdi. Balkan devletlerinin Osmanlı devletine karşı birleşmelerini önlemek için aralarındaki anlaşmazlıklardan yararlandı. Rusya ile yeni bir çatışmaya girmekten özellikle kaçındı. Batılı devletlerin hıristiyan azınlıklarla ilgili olarak Osmanlı devletine baskıları zaman zaman diplomatik bunalımlara ve gerginliklere yol açıyordu. Abdülhamit II bazı konularda geriledi (Makedonya ve Lübnan'da), Ermeni sorunundaysa direndi. Berlin antlaşması'nın Ermenilerin de oturduğu vilayetlerde ıslahat yapılmasına ilişkin hükümlerini, Ermenilerin hiçbir yerde çoğunlukta olmadığını belirterek uygulamadı. Filistin sorununda da aynı biçimde davrandı. Siyonistlerin Filistin'de devlet kurmak için yaptıkları para önerisini geri çevirdi. XX. yy.'ın başlarında gittikçe güçlenen Almanya'ya yanaştı. Almanya ile iktisadi işbirliğinin ülkeyi güçlendireceğini umuyordu, iktisadi düzeyde başlayan ilişkiler Osmanlı imparatorluğu'nu Almanya'nın siyasal etkisine sokan gelişmelerin başlangıcı oldu. Tanzimat’ın Osmanlıcılığına karşı İslamcılık siyasetini benimsedi. Özel önem verdiği halifelik kurumunu bir dış siyaset aracı olarak kullandı. Bu yolla imparatorluğun İslam öğelerinin Osmanlı devletine bağlılığını güçlendirmeye çalıştı. İslamcılık siyasetinin batılı devletlerin araplar arasındaki ayrılıkçı eğilimlerini etkisizleştireceğine inanıyordu. Bu amaçla Arap eyaletlerinin ulema ve memurlarını yüksek rütbelere yükseltti ve kişisel hizmetine aldı. Arap eyaletlerindeki tekke ve zaviyelere ayrıcalıklar tanıdı, para yardımı yaptı. İstanbul'da topladığı tarikat önderlerine geniş olanaklar sağladı. Avrupa’dan alınmış yöntemlerle değil, geleneklere ve şeriata dayanarak ayakta duran bir düzene kavuştuğuna inanan halk, Abdülhamit II rejiminin asıl dayanağını oluşturdu. Çoğu Avrupalı devletlerin işgalinde bulunan İslam ülkelerinde halifenin saygınlığı arttı. Avrupa diplomasisinin, Abdülhamit II'nin halifeliğinde gizli bir güç yattığı sanısına kapıldığı zamanlar oldu. Abdülhamit II dış borçların daha fazla artmamasına, var olanlarının düzenli biçimde ödenmesine özen gösterdi. Ancak, sürekli para sıkıntılanndan kurtulmak için, kendisinden önceki padişahlar ölçüsünde olmamakla birlikte o da istikraz yapmak zorunda kaldı. Dış borçların ödenmesi için kurulan Düyunu umumiye idaresi (1881) ülkenin belirli gelirlerine el koyarak tüm iktisadi yaşama egemen oldu. Ülkedeki yabancı sermaye yatırımları arttı. Fransız, İngiliz ve Alman sermayesiyle Anadolu ve Rumeli’de demiryoilan yapıldı. Bağdat demiryolu için Almanya’ya imtiyaz verilmesi İngilizlerin ve Fransızların tepkisiyle karşılaştı.
Tanzimatla başlayan yeni düzenlemeler Abdülhamit II döneminde de sürdü. Rüştiye ve idadiler yaygınlaştırıldı. Hukuk mektebi, Sanayii nefise, Ticaret mektebi, Darülfünun açıldı. Polis örgütü batılı örneklerine göre yeniden düzenlendi. Emekli sandığı kuruldu. Ceza usulü ve Ticaret usulü kanunları çıkarıldı. Aralarında Colmar von der Goltz'un da bulunduğu alman askeri uzmanlarının yardımıyla ordunun yenileştirilmesine çalışıldı.
Abdülhamit II rejimi baskıcı yöntemlerine, görünüşteki durgunluğuna karşın yeni bir muhalif kuşağın doğmasını engelleyemedi. Siyasal düzeyde başkaldırı, genç kuşak arasında ve bir aydın hareketi olarak ortaya çıktı. Yüksek öğrenim kurumlarında özellikle Tıbbiye ve Harbiye'de gizli cemiyetler; çoğunluğu subaylardan oluşmakla birlikte, sivilleri de içine alan gizli komiteler kuruldu. Avrupa'ya kaçan muhalifler Paris'te, Cenevre’de merkezler oluşturdular (Jön Türkler.) 1908 haziranında, Manastır ve Selanik'teki birlikler Abdülhamit II rejimine karşı ayaklandılar. Saraya Kanuni esasi'nin yürürlüğe konmasını isteyen telgraflar yağmaya başladı. Abdülhamit II bu durum karşısında Kanuni esasi'yi yürürlüğe koymak zorunda kaldı (23 temmuz 1908). Yeni meclis 17 aralık 1908'de Abdülhamit II tarafından açıldı. Mecliste çoğunluğu ele geçiren ittihat ve Terakki fırkası'nın komitacı yöntemlerinin yarattığı tepki Meşrutiyet karşıtı 31 mart vakası'na yol açtı. Rumeli’deki kuvvetlerden derlenen Hareket ordusu İstanbul'a yürüyerek ayaklanmayı bastırdı. Ayastefanos'ta toplanan Ayan ve Mebusan meclisleri Abdülhamit II'nin tahttan indirilmesine karar verdi (27 nisan 1909). Abdülhamit II yakınlarıyla birlikte Selanik'teki Alatini köşküne yerleştirildi. Balkan savaşı sırasında Selanik'in savunulamayacağı anlaşılınca İstanbul’a getirildi. Kalan yaşamını Beylerbeyi sarayı'nda tamamladı. Karaciğer kanserinden öldü. Cenazesi hükümdarlara özgü törenle Divanyolu'ndaki Mahmut II türbesine gömüldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder